Bu güzel atasözün derinliğine inenmek istiyorum"Duvarı nem, insanı gam ve keder yıkar"
Ani gelen gencecik ve diğer ölümlerin, maddi ve manevi yönünde gelen üzüntülerin ve acıların insanoğlunun üzerinde ne kadar etki yaptığını hepimiz kısacası insanoğlu çok iyi bilir. Bizler buna benzer üzüntüler ve acılarla birlikte birçok olumsuzluklar ve huzursuzluklar yaşadık ve yaşıyoruz. Ve hatta bu tür üzüntülerin “ruhumuz ve bedenimizde” bıraktığı izleri de biliyoruz. Tüm bunlar insanoğlunun yaşamsal hatıraları içinde sayfalar olarak yerlerini almaktadır. Şimdi bana dersiniz ki, acılar, hüzünler ve sıkıntılı günler biz insanoğlu için yaratılmıştır, bütün bunlar yaşamımızın bir parçasıdır. Doğru. Ama bu tür sıkıntıların ruh ve bedenimizde yaptığı tahribatların hadi ve hesabının olmadığını da hepimiz biliyoruz. Önemli olan bu sıkıntıların, beden ve ruhumuzda bıraktığı tahribatları azamiye indirmek ve bunu da belleğimizle sağlamlaştırmaktır.
Amacım hayatınızda yaşadığınız bu acı ve üzüntü yaratan olayları sizlere hatırlatmak değil, bu tür olayların insanoğlunun temel yapısını oluşturan “Ruh ve beden” den bıraktığı izlerdir. Bunu ruhen ve bedenen yaşadım. Dünyada yaşayan tüm insanların yaşadığı gibi…
Sevgili Okurlar ;
İnsanoğlunun temel yapısını oluşturan, “Ruh ve bedensel” yapıda en büyük etken, kişinin veya kişilerin yaşamsal hayatlarında iyi veya kötü hareketlerinden doğan sonuçlar olmuştur. Önemli olan bu hareketlendirmelere öncülük eden Akıl ve yasanın kendine karşı olan dürüstlüğüdür. İnsanoğlunun yaşamında “Ruh” ve “Bedensel” yapı, her zaman huzurlu ve sağlıklı bir yaşam ister. Ve kendisini etkileyen, huzursuzluk, acı ve üzüntü yaşamın gerçek gölgeleri olduğunu bize gösterir. Unutmayalım ki bu gölgeler, düşünen, konuşan ve canlıların en kıymetlisi olan İnsanoğlunu her yönü ile etkilemiştir. Çünkü dünyada kederlenmemiş kalp, dertlerin karanlık sularında sürüklenmemiş zihin, tarife sığmaz ıstırap içinde gözyaşlarına boğulmamış göz yoktur. Bu demektir ki; insanoğlu yaşamında her döneminde üzüntüyü ve huzursuzluğu yaşamıştır. Ve yaşamaya da mahkûmdur.
İnsanoğlu; yaşamın her alanında öyle veya böyle her ne kadar güçlü olsa da acı, huzursuzluk ve kötülük ağına bir şekilde takılır. Önemli olan burada güçlü çıkmak ve düştüğü yerde kalkmasını bilmektir.
O halde kendimize şu soruları sormamız gerekir.
1- Acı ve üzüntüden kaçış mümkün müdür? Cevabı: Hayır
2- Kötülük bağları bir şekilde çözülebilir mi? Cevabı: Evet
3- Sürekli mutluluk, kesin başarı ve sonsuz huzur aptalca bir hayal midir? Cevabı: Hayır
Bu sorulara veya buna benzer olan soruların gerçek cevapları her zaman insanoğlunun kendi yaşamında verdiği cevaplar olmuştur. Önemli olan bu sorulara verilen cevapların zihinlerde en iyi şekilde değerlendirilerek verilmesidir.
Hastalık, sefalet veya herhangi bir olumsuz durumun Ruhumuz ve bedenimizde bıraktığı kalıcı etkiyi yok edebilecek gücü kendimizde oluşturmak veya bu olaya karşı duyarlılığımız kullanarak düze çıkacak süreci yaratmaktır. Bunu bilip beden ve ruhsal yapımızı buna göre yapılandırırsak, büyük üzüntülerin veya büyük hastalıkların yaratacağı ortamları da kabul etmiş olacağız. Tıp kı kansere yakalanan bir hastanın, kendisine yapışan bu ilete karşı mücadele vermesi ve bu mücadelesinde başarılı olarak çıkması gibi… Çünkü bu hasta kendisine gelen bu hastalığın yaşamın bir parçası olduğu gibi tüm insanlarda var olabileceğini düşünerek ona karşı durmasını bilmiş ve galip gelmiştir. Bu çok önemlidir.
Bu tür hastalar; Hayatımızın yaşamsal alanlarına öncülük eden “Ruhsal ve Bedensel” yapımızı ayakta tutan bilinçli ve tutarlı bir yaşamla hareket etmemiz ve sorumluluğumuzu oluşturan düşünce yapımızı geliştirmemizi sağlayan insanlardır. Eğer düşünce yapımızı karanlığa, çaresizliğe, yılgınlığa ve çöküntüye bırakacak karanlık odaya kilitlersek, o zaman bizi aydınlatan ışığı görmeyiz ve “Ruhsal- bedensel” yapımıza en büyük zararı vermiş oluruz.
Hayatın ışığı ve doğanın kanunları bize neyi emrediyorsa buna uymak zorundayız, . Başkacada bir alternatif yolumuz yoktur.
Biz insanoğlu olarak; acılarımızın, üzüntülerimizin ve talihsizliklerimizin değişmez ve kusursuz mükemmellikte bir yaşamda gelişen bir süreç olduğunu, sırf hak ettiğimiz için bu süreçten geçtiğimizi kabul ederek; sabrederek ve anlayış göstererek daha güçlü, akıllı ve asil olabiliriz… Ve aynı zamanda bu farkındalığı tam olarak hissettiğimiz sürece kendi koşullarımızı şekillendirebilecek, tüm olumsuzlukları iyiliğe dönüştürebilecek ve ustalıkla kendi kaderimizin kumaşını dokuyacak seviyeye de ulaşabiliriz.
Kesin olarak bildiğimiz her şey kendi deneyimizin içindedir; bilebileceğimiz her şey deneyimin kapısından geçmeli ve bizim hayatımızdan bir parça olmalıdır. İnsan eğer mutlu ise, bunun nedeni mutlu düşünceleri izlemesidir. Sefil ise bunun nedeni karamsar ve zayıf düşünceleri izlemesidir. En önemlisi, hayatın bize sunduğu koşulların etki ve tepkilerini kendimize değerlendirmeniz olacaktır. Bu da bizim kendimize yaratacağımız yaşamsal hayatımızdır.
Yüce Allah tüm insanları huzursuzluklar, önemli hastalıklar ve her türlü olumsuzluklardan korusun. En büyük huzur beyin huzuru ve ruh huzurudur. Bunlar huzurlu olursa bedende huzurlu olur. Taktir sizindir…
Saygı ve sevgilerimle
Burhan KAYA