Seçimin Kazanan ve Kaybedeni
Seçimin Kazanan ve Kaybedeni Her seçimin kaçınılmaz sonucu gibi bu Cumhurbaşkanlığı seçiminin de kazanan ve kaybedenleri vardır. Öncelikle bu seçimin kısaca kazananları, adayların belirleniş şekli, belirlenen adayların kimliği, kişiliği, seçimlerin demokratik olmayan ortamda yapılıyor olması gibi gerekçelerle seçimi ‘boykot’ eden veya ‘sandığa’ gitmeyen milyonlarca seçmenin tavrını irdelemek, bundan sonraki seçimler açısından ön açıcı olacaktır. Cumhurbaşkanlık seçimini iktidar ve Başbakan Recep Tayip Erdoğan açısından, muhalefet partileri ve halk yığınları açısından ayrı ayrı değerlendirmenin en doğru yöntem olduğunu düşünüyorum.Başbakan Recep Tayip ERDOĞAN İktidar ve Cumhurbaşkanı seçilen Başbakan Erdoğan açısından bakıldığında görülecektir ki, kamuoyuna açıkladığı rakamsal desteğin oldukça gerisinde kalmıştır. Erdoğan’a verilen 20 milyon civarındaki oyun sahibi AKP tabanının (hatırı sayılır MHP oylarını da unutmayalım) yıllardan bu yana kendi bireysel çıkarlarının bile ayrımında olmadan, liderin ağzından çıkan her sözü düşünmeden, tartışmadan kutsal kelammış gibi kabul etmesi son derece düşündürücüdür ve sosyolog ve psikologların araştırması gereken bir konudur. Başbakanın oy kaybını artıran sonuçlardan birisi 17 Aralıktan sonra gelişen rüşvet olayları ve Gezi olaylarından sonra devletin tüm kurum ve kuruluşların üzerinde kurduğu hâkimiyetinin ortaya çıkardığı “dokunanı yakarımBaşbakan Recep Tayip Erdoğan’ın aldığı oy, 30 Mart yerel seçiminde aldığı oydan daha düşüktür ve %52’ye yakın oy alması seçime katılma oranının düşüklüğünden kaynaklanmaktadır. Tüm iktidar erkini, siyasal, sosyal, ekonomik mekanizma ve aygıtları, medyayı, basını vb güçleri elinde bulundurmasına rağmen ancak % 50 barajını aşabilmiş olup, sonuç olarak başarısızdır. Bu seçimin belki de en büyük kaybedenleri CHP, MHP ve çatı adayı olarak seçime giren Ekmeleddin İhsanoğlu’dur. CHP, her seçimde bir öncekine göre giderek sağcılaşmaya, dindarlaşmaya, muhafazakârlaşmaya yelken açmakta, böyle yaptıkça da daha çok kaybetmeye devam etmektedir. Bu seçimde de böyle olmuştur. CHP, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi kendi örgütlerinde bile tartışmaya gerek görmeden, Pensilvanya’dan ve MHP tarafından önerildiği açıkça belli olan, daha düne kadar Başbakan Recep Tayip ERDOĞAN’ınBaşbakan Recep Tayip ERDOĞAN Ve seçimde alınan yenilgi kaçınılmaz olarak parti içinde yeni çatışma ve hesaplaşmaları, yeni olağanüstü kongre çalışmaları ve yönetim kademelerinin değiştirilmesi tartışmalarını beraberinde getirmeye başlamıştır. MHP’nin de CHP gibi bir iç hesaplaşma içerisine gireceğini tahmin etmek zor değildir. Üstelik yerel seçimlerde belediyeyi kazandığı tüm illerde MHP’nin oyu azalmış, RTE’nın oyu artmıştır. Zaten MHP geçtiğimiz süreçlerde AKP’ye stepne olmayı milli bir görev olarak kabul etmiş ve uygulamıştır. Bunu sadece salt MHP’liler değil, CHP’liler de iyi hesap etmelidirler CHP’nin her seçimde giderek dindarlaşma, sağcılaşma, muhafazakarlaşma konusundaki ısrarları özellikle yıllardır kendisine koşulsuz oy veren Alevi kesiminde büyük bir şaşkınlığa, hatta infiale yol açmıştır. Alevi toplumu ve Alevi toplumu temsilcilerinin örgütleri uzun yıllardan sonra ilk kez CHP’den toplu bir ayrılış, uzaklaşma ve kopuşu gerçekleştirmişlerdir. Zira Alevilerin taleplerini, hassasiyetlerini dikkate almayan, ya da umursamayanlar nihayet bu sonucu göreceklerdir ki, bu ayrılışın, uzaklaşma ve kopuşun yaşanması Alevilerin gelecek tercihleri ve temsiliyetleri bakımından son derece faydalı, üzerinde önemle durulması ve geliştirilmesi gereken bir olgudur. Bu seçimlerin en büyük kazananı HDP ve Kürt Hareketini %5’ler seviyesinden baraja taşımayı başaran Selahattin Demirtaş ile 13 milyondan fazla ‘seçime katılmayan’ veya ‘boykot’ eden seçmen kitlesidir. Selahattin Demirtaş’ın aldığı %9,8 oy, yıllardır seçim yasasındaki anti-demokratik %10 seçim barajının aşılabiliyor olması algısı açısından son derece önemlidir. Zira %10 seçim barajı önemli bir psikolojik sınırdı ve bu psikolojik sınırın aşılması, bugüne kadar baraj nedeniyle oyu boşa gitmesin diye kerhen istemediği parti/ye/lere oy veren, ya da barajın aşılamayacağı düşüncesiyle oy kullanmayan önemli bir kesimin, ilk seçimlerde daha cesurca oy kullanmaya gidecek olması fikrini güçlendirmiştir. HDP’nin önümüzdeki süreçte vitrinine ve seçimde seçilebilecek yerlere daha çok sayıda sol, sosyalist kesimden ve özellikle de Alevi toplumu temsilcilerine yer vermesi durumunda alabileceği oy bandının %13-14‘ler seviyesine çıkabileceğini söylemek son derece doğru bir tespit olacaktır. Kayıtlı seçmen sayısı olan 52 milyon 894 bin kişiden yaklaşık 13 milyon kişi oy kullanmıyorsa, son 12 yılda en düşük oy oranı olan %74 ancak yakalanabiliyorsa, bu sayının önemli bir kısmının seçimi ‘boykot’ edenlerin oluşturduğu yadsınamaz ve doğru okunması gereken bir gerçek olduğunun altını çizmeliyiz. Seçime katılımın ‘tatil’ dönemine denk gelmesi nedeniyle bir parça düşük olduğu da ayrı bir tespittir ki, ancak tek başına asla doğru bir tespit değildir. Yani İstanbul ve Ankara’dan tatile gidenlerin bir kısmının tatiline ara verip, oy kullanmaya gelmediğini kabul etsek bile, verilere bakıldığında görülecektir ki, birer tatil bölgesi olan Adana, Antalya, Mersin ve İzmir gibi yerlerde de seçime katılım oranı son derece düşüktür. Bu da bize insanların oy kullanmamak için siyasal bir tercihte bulunduklarını gösteriyor. Seçimle ilgili yapılabilecek önemli tespitlerden birisi, (net sayısal veriler olmasa da) ‘Boykot’ düşüncesi sebebiyle oy kullanmaya gitmeyenlerin araştırma şirketleri ve partiler tarafından dikkate alınması gereken bir durum olduğu son derece açıktır. Cumhurbaşkanlığı seçiminin önemli oranda boykot edilmesi, sandık başına gidilmemesi kitlelerin egemenlere karşı demokratik tutum ve tepkilerinin doğru kanalize edilmesini beraberinde getirmiştir. Ancak yeterli değildir. Demokrasiden, özgürlüklerden, eşitlikten ve adaletten yana olan güçler, bundan sonraki süreç ve seçimlerde yine birlikte hareket etmeli, dayanışmacı bir tavır ve tutum sergilemeye devam etmeli ve iktidarı almanın yolunu bulmalıdırlar. Erdal YILDIRIM