Taksim Gezi Parkı Eylemlerin İç Yüzü Taksim gezi Parkı eylemleri kapsayıcı örgütsüz ve kendiliğinden gelen çoğulcu, katılımcı ve dayanışmacı yeni bir eylemlilik türüdür. Bu eylem ülkeyi yönetenlerin otoriter yen yaklaşımı ile birlikte yaşam alanlarını giderek daraltan muhafazakar dayatmaları protesto etmek için bir araya gelmesi mümkün görünmeyen her ideolojik pozisyonda insanı haklarını savunmak temelinde bir araya getirmiştir. Gezi parkında sivil bir itirazla başlayan ve asli görev fikirlerini sivil bir biçimde dile getirenlerin bu hakkını teminat altına almak olan devlet polisinin acımasız şiddetine tepki ile yayılan hareketin çıkış noktasında şiddet kullanımına karşılık vardır. Sivil demokratik bir itiraz ölçüsüz bir şiddetle bastırılmaya baskı altına alınmaya sindirilmeye ve değersizleştirilmeye çalışılınca insanlar kendiliğinden hareket geçmişlerdir. Yaratılmaya çalışılan korku kültürü ile insanların kişiliklerin üzerinde terör yaratılması ve düşüncelerini ortaya koymalarının önlenmesi protestoların yayılmasının temel nedenidir. Kendiliğinden sivil bir halk hareketi olarak gelişen ve toplumun her kesitinde her insanın aslında birbirine düşkün olduğunu da gösteren bu direniş devletin veya örgütlerin bekasına karşı kişilerin kendi bekalarını savunmak için harekete geçmelerini işaret etmektedir. Bir müdafaa i- Hukuk ve nefsi müdafaa hareketi olarak nitelendirilebilecek olan bu hareketin bu güne kadar gösterdiği demokratik olgunluğun yanı sıra şiddetin diline mesafeli ve uzak olması ve dayatmacılığın ve şiddetin diline karşı müzakere ve diyalog ile karar alma ekseninde bir dil oluşturma gayreti de bu hareketin temel özelliklerinin başında gelmektedir. Ayrımcı bir dilin egemen olmadığı bu hareket, eğer dayatma olmaz ise bu toplumun görüş ayrılıklarında hareket olduğunu da göstermiştir. Her kesimde insanın içinde yer aldığı bu örgütsüz örgütlülük halini anlamlandırabilmek için her kesin büyük bir şaşkınlık içerisinde geçerli bir analiz çerçevesi aradığı görülmektedir. Bu hareketi anlamak için anahtar kelimelerim” toplumsal huzursuzluk ve öfke” olduğu yorumları öne çıkarılmaktadır. Bütün sorumsuz ve tahrik edici beyan ve uygulamalara karşı, gezi parkı hareketini destekleyenlerin kahir ekseriyetinin “direniş” i benimsemesi ve şiddete karşı tavra sahip olması bu hareketliliğin temel nedeninin öfke olmadığını göstermektedir. Düşüncelerinin dikkate alınmamasından ve oldu bittilerle karşılaşmaktan dolayı incinen, sivil itirazlarını dile getirmek isterken, ise doğrudan incitilen, buna karşın medyanın görmezden gelen ve seslerini duyurmayan tavrına da tepki gösteren insanlar kendilerini görünür kılmış ve seslerini yükselterek kendilerini duymayan hiç kimsenin kalmamasını sağlamışlardır. Dayatmalara karşı gelişen bu hareketlilik giderek katlanılmaz hale gelen can sıkıcı söylem ve uygulamaların sona ermesini talep etmektedir. Direnişe destek verenlerin kendiliğinden ortaya çıkardığı eğlenceli dil, neşeli ve barışçıl bir toplum özlemi ve arayışlarını ortaya koymaktadır. Öfke, insanın bütün enerjisini şiddette yönelterek o insanda bunun dışında bir yaşam enerjisini bırakmaz iken , şaşırtıcı bir inatla direnen insanların bir araya gelmekten ortaya çıkan neşeli yaşam enerjileri ve direnme konusundaki inadı bu insanların içinde öfke ve şiddet barındıran insanlar olduğu savını geçersizleştirmektedir. Bu can sıkıntısının nedeni ise, kamusal alanın giderek her anlamda daraltılması ve insanların ev, işyeri ve alışveriş merkezleri arasında bir dünyaya özel alanlara, sıkıştırılması, hatta özel alanlarında bile rahat bırakılmadıklarını da düşünmeleridir. Keyfi uygulamalar ile kamusal alanlara ,mahremiyetimize ve yalnızlık hakkımıza bile müdahale ediliyor olduğunun duyumsanması bardağı taşıran son damla olmuştur. İnsanlar kapatılmaya çalışıldıkları evlerinden ve işyerlerinden çıkarak kamusal alanları doldurdular. Bunca şiddet ve baskı karşısında hayati risklere maruz kalan insanların, yaşamsal tehditlere rağmen kamusal alanlardan geri çekilmeme ve artık kendisini orada da rahat ve yalnız hissetmediği evlerine dönmeme inadı ile direnmeyi sürdürmesinin iyi analiz edilmesi gerekir. Bu insanlara dayatılan hayatın can sıkıcılığının had safhaya varmış olduğunu göstermektedir. Modern yaşamın getirdiği en büyük yeniliklerden biri de insanın yalnız kalma hakkıdır. Geleneksel toplumda yalnız bırakılmayan ve yaşadığı hayatı kendi tercihleri doğrultusunda zenginleştirmekten alıkonulan insanlar modern hayatı ile birlikte yalnız kalma hakkına kavuşmuşlardır. İşte bu hareket destek veren insanların ezici çoğunluğu özel alanlarda devlet eliyle yavaş yavaş elinde alınmaya çalışıldığını düşündüğü yalnız kalma hakkını; tercihlerine karışılmamasını, yaşam biçimine müdahale edilmemesini talep etmektedir. Kamusal alanın yanı sıra giderek özel alanına da müdahale edilmesinin getirdiği sıkışmışlık duygusunu yaşayan her kesimden gençler bu can sıkıcı hayata karşı seslerini duyurmaya çalışmakta, bunu dayatanlara karşı seslerini yükseltmektedirler. Bu yeni kuşağın arayışlarının yanı sıra inadını, enerjisini ve yaşama sıkı sıkı bağlılığını görmezden gelip itaatkâr yeni bir nesil yetiştirmekten yada bu meseleyi, ”dipten ele almak” suretiyle işe nesillerin ıslahı ile başlamaktan ve onlara beyinlerinin elden geçirilerek, bu beyinlere adap ve erkan talim edilmesinden bahsedenlerin resmi görme kabiliyetinden mahrum oldukları görülmektedir. Ayrım yapmaksızın herkesi sevebilme kapasitesine sahip gençlerin sevdikleri ile birlikte gönlünce yaşam arzusu ve talebinin getirdiği bu can sıkıntısına bu insanların merhem olamayacakları açıktır. Bu sıkışmışlık ve eve kapatılmışlık duygusunun getirmiş olduğu can sıkıntısı sona erdirilmeli, onlara evlerine döndürmek için çapa göstermek yerine kamusal alanları bu insanlara açık tutulmalıdır. Bu direnişe simge olan Gezi Parkı bu alanlardan sadece birisidir.