Yıllar önce; aile içindeki cahil insanın yaptıklarına ceza olarak, aile fertlerine kesilen cezanın mükâfatı olarak onların yok olmasına seyirci olanları, yetimin hakkını öz hakkı imiş gibi acımadan yiyenleri, yoksulun ve yetimin bile bile yok olmasını seyreden vicdansızları, suçu günahı olmayan yetimi dışarıya atıp, onun sefalet içinde yaşamasına göz yumanları gördüm. Ben; bu insanların çaresizliklerini, kendilerine koz olarak kullanıp, hayatın acımasız tokadını yüzünden patlatan acımasızları ve aile kavgalarından bıkan çocukların huzuru sokakta aramalarına tanık oldum. Ben şahsen yaşamadım ama aile büyüklerim yaşadı, anlatımlarına şahit oldum vicdanım sızladı, yapılan bu katı zulme karşı çaresiz kaldım. Anlatılanlara şahit olurken ağladım sızladım ama Allaha havale ettim. Onların tek tek cezalarını çektiklerini gözlerimle gördüm. Vicdanım rahatladı mı? Asla böyle bir olayın olmasını istemediğim gibi yapanları da kınadım. İşte yaşanan tüm bu olumsuzluklara binaen; Cenabı Allah, insanı kâinatın en şerefli varlığı olarak yarattı ve ona verilmesi gereken tüm güzellikleri bahşetti. Yarattığı her şeyi de biz insanoğluna emanet etti. Kendisine armağan edilen büyük bir salâhiyetle yaşayan insanın, Yaratanına karşı ciddî bir kulluk şuuru ve insanlara karşıda ihsan duygusu içinde bulunması zorunlu kıldı. İnsanoğlu bunları yaparken şu hususlara dikkat etmesi gerekir. Bu koşullar ise; özünden, inancından, iyi amelinden, sevgi, saygı, hoşgörü, anlayış ve edebinden, hedef olarak ulaşmak istediği ve onu asla kaybetmemesi gerektiğine ve inandığı merhametinden asla ödün vermemelidir. Merhamet inancın ilk meyvesidir. Ondan uzak olan gönül, müthiş bir hüsranın girdabındadır. Bu asla unutulmamalıdır. İnsanın tüm iç güzellikleri merhamette görülür. Merhametli insan kendisindeki bu güzel duyguyu, mahrum olana ikram etmek, vicdan huzuru getirdiği gibi, onun ahi rette ise ebedî saadet sermayesi olur. Merhamet; İnsanı inanç içerisinde yaşatacak, nefsinin hışmında kurtararak ona doğru yolu göstermesine vesile olan en güzel duygudur. Bu güzel duyguyu yaşayan veya yaşatan insanların hayatlarındaki mutluluk hiçbir zaman küçümsenemez. Bilakis vicdanlarının kendilerine tanıdığı rahatlılık olayı, onları fazlası ile mutlu kıllar bu da yaşanması gereken en güzel duygu olsa gerek. Merhametin seviyesini de en güzel şekilde hizmetteki fedakârlık ve aşk ortaya çıkarır. Bu yolda yürümek isteyen insan; her zaman mal ve can ile yapılan fedakârlıkların başını çeker. Bu tip insanların yaptıkları bu güzel uğraş onlara mutluluk getirir. Çünkü onlar; susuzluktan çatlamış bir toprağın bereketli yağmurlara hasret duyması gibi, toplumumuzda hizmet ve alâkaya en fazla muhtaç kesimlerin başında gelen kanadı kırık yetimler ve yoksullara maddi ve manevi elini uzatan merhametli insanlardır. Eşya bir emanet olduğu gibi insan da bir emanettir. Hatta dünyaya ait her şey emanettir. Servetin hakkını vermek; onu men edilen yerlere sarf etmemek ve iki büyük tehlike olan israf ve cimrilikten uzaklaşmakla mümkündür. Yokluk ve sefalet içinde olanlara yapılacak bu fedakârlıkların; bugünkü imkânlarımızı düşünerek bir vicdan muhasebesine girmemiz ve bu doğrultuda harekete geçmemiz, yapılması gereken en güzel harekettir. Gerçek zenginlik saadeti de, mahrumları, yalnızları ve yetimleri düşünmek, onları koruyup kollamakla başlar. Bugün, sefaletin girdabında kıvranan yetim, yoksul ve biçarelere yeniden kurtuluş imkânı sağlamak, bir vicdan borcumuzdur. Bunları yaparken incitmeden, kırmadan, gururlarını okşayarak en güzel şekilde yapılmasını sağlamak bizim görevimiz olmalıdır. Bütün imkânlarımızı seferber ederek insanlığın ıstırabını dindirmek için gayret sarf etmeliyiz. Yetimlere ve güçsüzlere merhamet dolu bir gönülle yardım elini uzatmak, bilhassa yetiştirme yurtlarındaki evlâtlarımıza manevî duyarlılık kazandırmak, en mühim hizmetlerdendir. Tinerci çocuklar, uyuşturucu kullanan gençler ve yetimhanelerdeki kimsesizler de bizim yavrularımızdır. Onların buralarda kalmaların en büyük suçlusu onları oraya mahkûm eden bilinçsiz, eğitimsiz ve çaresizliği kendine mal eden sorumsuzlardır. Bu da toplumumuz için büyük bir yara... Yoksulları ihmal eden topluluklar; malın şükründen uzak oldukları için, huzur bulamaz ve vicdan huzuruna kavuşamazlar. Belki bugün toplumumuzdaki huzursuzluğun en büyük sebeplerinden biri de önümüzdeki facia sahnelerini seyredip ıslahı için kâfi derecede bir çare arayışına girmememizdir. Acımasız aileler tarafından sokağa itilmiş, daha birçoğu benliğine ermemiş, ermiş olanlar ise benliğini yitirmiş çocuklar, taze bahar dalı gibi bedenler, göz göre göre, yavaş yavaş toplumun olumsuzluk girdabına itilmektedirler. Onların içine çektiği zehirle ciğerlerini yakmakta, beyinlerini ve kalbî fonksiyonlarını imha etmektedirler. Laçkalaşmış sinirleriyle topluma düşman kesilerek çetelerin elemanları hâline gelmektedirler. Bu girdapta olan kişiler; toplum için sonu hiç iyi olmamakla beraber, en büyük ayıbımız, insan olarak duyarsızlığımız, aile olarak eğitimsizliğimiz ve fert olarak ta çaresizliğimizin birer eseridirler. Buda toplum ve aile için büyük bir huzursuzluktur. Utançtır, vicdansızlıktır ve kısacası bunu yaratan insanların en büyük ayıbıdır. Bu ayıbı bizler çekmekteyiz ve de çekiyoruz. Biz Türk toplumu olarak, yüksek duygulu, ince ruhlu insanlarız. Dünyada bu duyguların yoğunluk bakımında en güzelini bizler millet olarak yaşarız. Yeter ki eğitimli ve bilinçli bir hareketle; yardıma muhtaç, kimsesiz ve himayesiz yetimlerin yanında olalım ve bu konuda ki düşüncelerimizi hep güncel tutalım. Bunun arkası her zaman gelecektir. Sizi ve aşağıdaki değerli bilgilerle baş başa bırakıyorum. Takdir siz değerli okurlarımındır. Cenabı Allah ın Peygamber(S.A.S) Efendimize; “...Sana yetimler hakkında da sorarlar. De ki: Onların gerek kendilerini, gerek mallarını ıslâh edip geliştirmek, elbette hayırlı bir iştir...” (el-Bakara, 220) “Sana Allâh yolunda kimlere ve ne harcayacaklarını sorarlar. De ki: İnfak edeceğiniz mal; anne-baba, akrabalar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmış garipler için olmalıdır...”(el-Bakara, 215) “Yetimleri evlenme çağına gelinceye kadar gözetip deneyin(en-Nisâ, 6) “Mîras taksîm edilirken vâris olmayan akrabâlar, yetimler, fakirler de orada bulunuyorlarsa, onlara da bir şey verin ve gönüllerini alacak tatlı sözler söyleyin(en-Nisâ, 8) “...Yetimlerin haklarını tam vermekte adaleti gözetin. Yaptığınız her hayrı Allah mutlaka bilir.” (en-Nisâ, 127) “Cenabı-ı Hakk’ın: «Rüştüne erinceye kadar, yetimin malına en güzel şeklin dışında bir surette yaklaşmayın...» (el-En‘âm, 152Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, aslında karınları dolusu ateş yerler. Onlar, yarın alevlenmiş bir ateşe gireceklerdiren-Nisâ, 10 “İnsân Sûresi’nin 8-11. âyet-i kerîmeleri Hazret-i Ali ve Hazret-i Fâtıma hakkında nâzil olmuştur. hazîre “Kendileri de muhtaç oldukları hâlde yiyeceklerini, sırf Allah’ın rızasına nail olabilmek için fakire, yetime ve esire ikram ederler ve: «Biz size bunu sırf Allah rızası için ikram ediyoruz. Sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azabına uğramaktan) korkuyoruz.(el-İnsân, 8-11) Onları tanımak, dertleriyle dertlenmek, ihtiyaçlarını gidermek, bir tabiat-i asliye hâline gelmelidir. Cenabı Allah ın Peygamber(S.A.S) Efendimize; “…Sen onları simalarından tanırsınel-Bakara, 273 Allâhu Teâlâ, “Hayır! Doğrusu siz yetime ikrâm etmiyorsunuz(el-Fecr, 17-18 Peygamber(S.A.S) Efendimiz; “Servet bir müslüman için ne güzel arkadaştır. Yeter ki, o servetinden fakire, yetime ve yolcuya vermiş olsun!(Ahmed bin Hanbel, III, 21) “Ben ve yetimi himâye eden kimse cennette şöylece beraber bulunacağız(Buhârî, Talâk 14, 25, Edeb 24) “Bir kimse, müslümanların arasında bulunan bir yetimi alarak yedirip içirmek üzere evine götürürse, affedilmeyecek bir suç işlemediği takdirde, Allâh Teâlâ onu mutlakâ cennete koyarTirmizî, Birr, 14 “Bir kimse sırf Allâh rızâsı için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap vardırAhmed bin Hanbel, V, 250 “İnsana tefekkür, merhamet ve şefkat kadar yakışan hiçbir şey yoktur. Merhametsizlik şekavettir “Merhamet edenlere Rahmân olan Allâh Teâlâ merhamet buyurur. Yeryüzündekilere şefkat ve merhamet gösteriniz ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsinTirmizî, Birr, 16/1924 Yetimi ihmâl etmenin fecî âkıbetini bildiren şu gerçek hâdise ne kadar ibretlidir: Peygamber(S.A.S) Efendimizin; “Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan, fakire yedir, yetimin başını okşa Mevlânâ Hazretleri: Fakirler, merhamet-i ilâhiyyenin ve kerem-i Rabbanî’nin aynasıdırlar. Hak ile olanlar ve Hak’ta fânî olanlar, dâimâ cömertlik hâlindedirler “Güzeller, saf ve berrak ayna aradıkları gibi, cömertlik de fakir ve zayıf kimseler ister. Güzellerin yüzü aynada güzel görünür, in’âm ve ihsanın güzelliği de fakir ve gariplerle ortaya çıkar.” Kendisi de ihtiyaç duyduğu hâlde yemeğini yetim ve muhtaçlara gönderen Dâvûd-i Tâî Hazretleri Hizmetine bakan talebesi birgün ona: “–Biraz et pişirdim; arzu buyurmaz mısınız?” dedi ve üstadının sükût etmesi üzerine eti getirdi. Ancak Dâvûd-i Tâî -kuddise sirruh “–Falanca yetimlerden ne haber var evlâdım “–Bildiğiniz gibi efendim O büyük Hak dostu: Dâvûd-i Tâî -kuddise sirruh “–O hâlde bu eti onlara götürüver “–Efendim, siz de uzun zamandır et yemediniz “–Evlâdım! Bu eti ben yersem kısa bir müddet sonra dışarı çıkar, fakat o yetimler yerse, ebediyen kalmak üzere Arş-ı Âlâ’ya çıkar İşte kendisini toplumdan sorumlu hisseden, yetimlerin derdiyle dertlenen ve matemlerin civarında dolaşan yüce bir rûh!.. Acaba bugün lüks ve sefahat içinde ömür sürenler, bir kenarda yalnızlığa terk edilen bir insanın ıstırabını ne kadar hissedebilirler?.. Taktir sizindir. Saygılarımla...