Erdemlik, Samimiyet ve Duruş çok önemlidir.

Erdemlik, Samimiyet ve Duruş çok önemlidir.

Değerleri dostlarım; Güven duygusu, toplumun her kesiminde ve her alanda bulunması gerekir. Güven ortadan kalktığı ve güvensizlik yaygınlaştığı zaman, insanlarda doğal olarak her şeyi şüphe ve ihtiyatla karşılama duygusu gelişir ve insanlar arasında manevî bağlar zayıflar. Bu gelişim toplumun kapanmaz yarasını oluşturur. Onun için güvene dayalı olan doğruluk, samimiyet ve kişilik duruşu çok önemlidir. Aranıza yeni girmiş olan, inşallah ileriye dönük sevginize layık olmaya aday www.çiğligüncel.com olarak bu çizgimizde asla ödün vermeyeceğiz. Çünkü toplumda, insanoğlunun doğruluğu, samimiyeti ve duruşu her zaman en iyi şekilde değerlendirildiğini ve bu özelliklerin temelini oluşturanın ise, kişinin karşı tarafa verdiği güven duygusu ile birlikte kendisine olan öz güveninden geldiğidir. Bunun diğer adı erdemliktir. Erdemlik; kişinin kendi şahsına karşı tutumundan başlamak üzere, ilişkili bulunduğu bütün kişilere ve çevrelere karşı her türlü tutum ve davranışlarını ilgilendiren ve hayatın her alanında aranan özelliğidir. Bu özelliğin yanına iyi ahlaki değerlerde eklendiği anda kişinin toplumdaki saygınlığını ortaya çıkartır. Bunu bizler ve sizler karşılıklı olarak yaşadık ve yaşamaya devam edeceğiz. Burada en önemli olan birbirimize karşı her zaman ve her konuda dürüst olmak zorunluluğumuzdur. Dürüst olmadığımız sürece zararını bizler ve toplumumuz çeker. Sevgili Okurlar; Dürüstlük, sözlüklerde “ahlaki ve etik kaidelere bağlılık, sağlam ahlaki karakter, sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmamak” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu kavram gerçekten de çok önemli bir kavramdır. Çünkü dürüst insan, huzurun ve kendiyle barışık olmanın, göstergesi olmakla beraber, ahlaki ve etik kurallara bağlılıkla, sözünde ve davranışlarından da tutarlı davranır. Tutarlı insan gerek bilgisi ile gerek deneyim ve tecrübesi ile her zaman atacağı adımı önceden tartar, yerini belirler ve sonra atar. Bu durum onun kararlılığı ile birlikte kendisine duyduğu öz güvenden gelir. Bu tip insanlar, ahlaki değer, doğru bilgi olmadan, ahlaki tutumun ortaya çıkamayacağı gerçeğini çok iyi bilirler. Dikkat edilecek olursa burada doğru kavramı doğru anlamanın yanı sıra, doğru bir amaca uygun olarak seçilen doğru teknik ve araçların uygulanmasını da içermektedir. Yani temelde ahlakilik ve doğruluk, kişinin konuyla ilgileniş tarzında ortaya çıkar. Ama yine de “Doğruluk” kavramının temelinden, Bilgi, Duygu ve davranışı yatar. Ancak, sebebi ne olursa olsun insanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran, sosyal yaşayabilme yeteneği, us kaygısı, gelecek ile ilgili planlar ve çözümlemeler yapabilme becerisi, beraberinde doğal olarak erdemliliği, ahlakilik ve bilhassa doğruluktan doğan samimiyetidir. Ancak, sebebi ne olursa olsun insanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran, sosyal yaşayabilme yeteneği, us kaygısı, gelecek ile ilgili planlar ve çözümlemeler yapabilme becerisi, beraberinde doğal olarak erdemliliği, ahlakilik ve bilhassa doğruluktan doğan samimiyetiyle belli olur. Esasında şimdiye kadar irdelenmeye çalışılan, varlığının sorgulanması da dâhil olmak üzere, doğru ve doğruluğun ne olduğu, hangi gereklilikleri istediği ve bu bağlamda ahlakiliğin nasıl tanımlanabileceği sorusuna bir şekilde yanıt bulma uğraşından başka bir şey değildir. Ancak bu noktada belki de düşünülmesi gereken bizim ne olduğumuz ve neden farklı olduğumuzdur. Sebebi ne olursa olsun insanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran, sosyal yaşayabilme yeteneği, us kaygısı, gelecek ile ilgili planlar ve çözümlemeler yapabilme becerisi beraberinde doğal olarak erdem, ahlakilik ve bilhassa doğruluk kavramları için tanımlar üretmeye çalışmasının gerekliliğidir. Hakikat, ne saf bilgi nede saf ahlaki hayat sorunudur. O her ikisini aynı anda gerektiren bir şeydir. Burada Sokrates’in odaklaştığı evrensel nokta, ahlaki tutum içinde olmadan doğru bilgi ve doğru bilgi olmadan da ahlaki tutumun ortaya çıkamadığı gerçeğidir. Sözgelimi, bir şeye yönelmek ve o şeyi olduğu gibi görmeye çalışmak iyi niyet, dürüstlük ve saygı gibi ahlaki tutumları gerektiren bir şeydir. Kuşkusuz ki buradan o halde yanlış anlama ahlaksızlıktır gibi bir sonuç çıkamaz. Doğruluk ile bilgi arasındaki ilişki sadece bununla kalmayıp, var olan tüm bilgilerin sosyal hayatta kullanılması ve yine eyleme dönüştürülmesi de zorunludur. Dikkat edilecek olursa burada doğru kavramı doğru anlamanın yanı sıra, doğru bir amaca uygun olarak seçilen doğru teknik ve araçların uygulanmasını da içermektedir. Yani temelde ahlakilik ve doğruluk, kişinin konuyla ilgileniş tarzında ortaya çıkar ve bu anlamda bir yorum sorunudur. Ama yine de doğru olabilmenin üç ana şartı içerdiği genel kabul görmektedir. Bunlar; Bilgi, duygu ve davranıştır. O zaman asıl kaygı yaşayabilmektir ve bu uğurda yapılacak her şey doğru ve varoluş nedenselliğinden dolayı etiktir. Bu anlayış, doğruluğun kişiye ve duruma göre sürekli değişkenlik gösterdiğini, asla sabit ilkeleri ya da töreleri olmadığını ve hayatta kalabilme kaygısıyla direkt bir ilişkisi olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken, insanda değil canlıda erdemin tanımlanıyor olmasıdır. Aslında yaklaşım çok yalındır ve insan bir canlıdır bakış açısına sahiptir. Ama hatırlanması gereken, canlılıktaki hayatta kalma kaygısının evrimsel olarak, içgüdüsel bir savunma mekanizmasıyla aşılmış olduğudur. İçgüdü ise öğrenme yetisi ile ters orantılı olarak vardır. Doğduğu andan itibaren düşmanını gördüğünde saldıran, bağıran ya da kaçan diğer canlıların tersine insan, içinde bulunduğu duruma göre eğer çıkarları gerektiriyorsa düşmanını yanaklarından bile öpebilir. İnsana özgü olan bu tür davranışlar ise içgüdüsel yaşam anlayışı ile tam olarak bağdaşmamaktadır. Ahlak ve bilginin ortak hedefi olan hakikat yalnızca bilgece hayat tarzını gerçekleştirmeye çalışmakla ortaya çıkabilir. Çünkü yanlış anlama, doğru anlama niyetinin başarısızlıkla sonuçlanmasıdır. Ancak her ne zaman doğru anlama gerçekleşirse, orada anlaşılan şeye karşı doğru bir tutum içerisine girilmiş demektir. Böylece ahlaki doğruluk ile bilginin doğruluğu arasında ayrılmaz bir ilişki söz konusudur. Örneklemek gerekirse, devlet malı yemenin kötü bir şey olduğunu insanın bilmesi toplumun ya da çoğunluğun çıkarları açısından doğru bir şeydir. Devlet malı yememesi doğru bir davranıştır. Yemesi durumunda suçluluk hissetmesi ise doğru bir duygudur. Fakat her zaman bilgi, davranış ve duygu birbiriyle dayanışma içerisinde olmayabilir. Sonuç olarak doğruluğun temel mekanizmasında bu üç değişmez öğe bir arada bulunmak zorundadır. Büyük bir ihtimaldir ki, var olduğu sürece bilgi için mücadele edecek olan insanoğlu, istemese de doğruyu ve doğruluğu, bilginin doğasından ötürü sorgulamak zorunda kalacak, izlediği yol ne olursa olsun sonuç itibariyle varacağı yer aynı noktada kesişecektir. Öyleyse faydalı olan doğru ve ahlaklıdır açılımı sadece dışsal değil bu anlamda içseldir de... Çünkü bilmenin ana şartı doğru olmak ve doğru değerlendirme yapabilmekten geçmektedir. Doğru ve doğruluk üzerine yapılmış olan bütün değerlendirmeler, erdem için gösterilen çaba arasında temel bir fark olmadığını ve ana kaygının “İNSAN” olabilme sorunu olduğunu ortaya çıkarmaktadır. İşte tüm bu güzellikleri sizlerle yaşadık, Sizlerle var olduk, bu konuda sizlere borçluyuz. Sizlere sonsuz TEŞEKKÜRLER. Yorum ve taktir Değerli okuyucularımındır. Burhan KAYA

Çiğli Güncel  

Lütfen yorum yapınız. Mail adresiniz görünmeyecektir. * alanlar gereklidir.


Henüz yorum yazılmamış.

PİYASA VERİLERİ

    Alış
    32.4527
    Satış
    32.5111
    Alış
    34.8255
    Satış
    34.8882
    Alış
    40.5424
    Satış
    40.7538

HAVA DURUMU

IZMIR HAVA DURUMU